6.10.2019

lack endurance

güneş yorgunu olsam daha güzel mısralar kurardım
ama gelişmeler ultraviyole ışınlarından koruyor tenimi
ve gözlerimi
daha net gördükçe daha az mı anlıyorum
bilmiyorum
ve hayat çok değişik yerlerde yaşanıyor
iliklerinde mesela
yelken yok artık gemilerde
sanayi devrimi engel olma gayretinde şiirlerime
ve kocakarılara

anlamıyor musun
bugün de bunu düşündüm
aynı olmayan kavramlara aynıymışçasına yaklaşmamı
ve duygulara
ve annelerime

birbirine yakışmayan kelimeleri daha az bir arada kullandım
işte sanatı düşündüm
düşündükçe karardı gözlerim
öfkeden değil
tansiyonum düştü
otantik yöntemler kullanarak geldim kendime
önceden kullanılan yöntemlerin 

sonradan gelişen tıbba alternatif olmasını düşündüm
ruhumun engel tanımamasını

daha net gördükçe birbirine yakışmayan insanları
daha mı az kullanıyordum
çok değişik yerlerde yaşanan uzun bir mısrada
anlamadıkça

hayır anlamıyorum
ne fark var aralarında
ben uyum sağladıkça
karaya ve suya
karanlığa ve ışığa
yakışmasam da uyuyorum 

gece gündüz demeden
toprak deniz demeden 

yatağımda


dinlenmiş de hissetmiyorum 
tam da bu yüzden ve kendiliğinden
ağzımdan sadece çürümüş kelimelerim dökülüyor

26.09.2019

poetic acid

kapat gözlerini
canım konuşmaklar çekiyor
yazmaklar geliyor içimden
panzehirim dişlerinde
dökülsün kirpilere nehirler boş ver
düş gör

çeyrek taktığım bir düğünsün
müzisyenler yorgun ve sarhoş
çok terlerim diye oynamıyorum
oturmaya gelmişim
ve kuru pastalar bayat
ekşi limonatalar
yarim bıçak kesmiyor

gözlerinden kıvrılıyorum
çıngıraklı bir nehir gibi
ne adını tıslıyorum
ne elinden çağlıyorum

-nehirler yerini yadırgamaz
yatağı ikili koltuk da olabilir-

bir o kadar korkağım
uyukladığım koltukta

erken yattığım bir düşümsün
yılanlardan denizlere
ağzımın suyu akıyor

bölünerek azalıyorum
az ağlıyorum
ceplerim delik
olmayanlar bolarıyor
bulutlardan ter boşanıyor

her satırda başka adın
dün başkaydın

kafam karışıyor
nehirleri karıştırıyorum
ilmek attığım bir düğümsün

-sildiğim birkaç mısrasın-

sıkılıverdiği için rüzgar esiyor
puf
hangi harf hangi kelimeye denk geliyor
hangi kelime ne demek bilmiyorum
annem ne demek

yaklaşma bana herhangi bir felsefeyle
aklından geçmeyenleri söyle
oysa ben sıralayamam cümleleri
ah sen her şeyiyle devrim bir kadınsın

-yarın yanına kıvrıldığım yataktan

yanına buharlaştığım bir çağdır-

çığlıkları uykularımı bölen bulutlarım ne zaman yağsa
ne zaman çağıldayıp aksa nehirlerim
tadı dimağımda kalıyor



4.09.2019

jerbera

bütün konuşmalarımızın sonu aynı sevişmeye varacaktı,
soğuk olsa sarılacak, sıcak olsa soyunacaktık,
satır aralarında ve alt metinlerde saklambaç oynayacaktık,
her şey olmasından korktuğum gibi gidecekti,
uyanıkken rüyada, rüyadayken ayaktaymışım  hissine 
kapılacaktım onun yanında,
hiç bilmediğim şeyleri unutmaya başlayacaktım.

kutsal kitaplardaki kavimler gibi olacaktı,
sıcak, nemli ve toz içinde yaratılacaktık,
birimiz isyan ederken diğerimiz yoldan çıkacaktı,
en son ikimiz de çıplak, nemli ve helak olacaktık.
inşa edilen şeyler arasından evleri yıkıp putlara 
kıyamayacaktık.
yapmadıklarımızın doğru olmadığını yaptıklarımızı gizlemediğimiz zaman öğrenecektik.

29.07.2019

kuşayağı

kalkın, bu düşünce bu düzene aykırı,
kalkın bir şeyler yapın.
konuşarak halledebiliriz, yok canım,
bu örtüsüz masaları, bu rahat yatakları yakın
önce biraz dinlenelim, soluklanalım
bir dinlenelim önce.
bir ikindiyi kılalım, akşamı bekleyelim
yemek yiyelim, doğru, önce yemek yiyelim.
sonra dinlenelim.
durun lütfen yapmayın,
öyle yapmayın.
televizyonu açalım, bir kahve içelim,
daha sohbet edelim sıkılana kadar,
sonra telefonlar.
hayır, sesinizi duyurun,
dertler sadece konuşularak çözülmezler,
haykırın.
çözmek mi, doğru önce ayakkabılarımızı çözelim,
en kötü günümüz böyledir bizim,
önce yataktan kalkarız,
kahvaltı yapmadan evden çıkarız,
ayakkabılarımızı sıkı sıkı bağlayıp
sıkı sıkı bağlandığımız işlerimize gideriz,
bi kahve içip kendimize geliriz.
kendiniz sanıyorsunuz geldiğiniz yeri.
akşama kadar çalışırız,
aralarda çay içeriz, sigara içeriz, yemek yeriz,
futboldan, gündemden, dizilerden konuşuruz,
akşam olunca işten çıkar sosyalleşiriz.
monotonluk maratonu işte, görmüyorsunuz.
hiç öyle olur mu.
bir akşam güzel bir restoranda yemek yer
başka akşam tiyatroya gideriz,
öbür akşam hafta sonuysa içer,
çıkışta çorbacıya kaçarız,
resim sergilerini gezer,
dudak büzeriz.
ama konuştuğunuz konular çok önemli
emeğin sömürülmesi, insan hakları,
çevre kirliliği, çarpık yapılaşma ve diğerleri.
onlar mı, onlar bizim kurtarıcımız,
bitmeyen sorunlar,
hiçbir şey kalmayınca onlardan konuşuruz,
çözülür sonra ayakkabımız,
kesilir alakamız.

26.07.2019

morning moon

kalkmam hemen düştüğüm yerden
içimdeki cehennem belki söner denizlerde
koşarken gülebildiğimizdir çocukluk
ankara iç sıkıntısını tanımlayabilelim için ankara
dünya patlar belki diye koparılır çiçekler
bu da dahil olsun çünkü burası değil

başka türlü ifade edilmelisin
busun ama bunu herkes bilir
herkes bilsin yine
öbürünü kimse bilmesin
ben bilmesem de olur
bu da dahil olsun çünkü burası değil

bensem yalnız kalıyorum
başkasıysa başkası
kargalar leşle besleniyor annesi
annem neyle
kimin artığıysa artık
yanlışın içinde fakat doğrunun peşinde
bu da dahil olsun çünkü burası değil

ayağa kalkmak fiillerin şahı değildir
ama isyan etmekle örgütlenip bir devrim yapabilir
o esnada darbe yapan bir fiil
halkı sömüren bir fiil
ve seçimle gelen bir fiil bir barda oturmaktadırlar
bu da dahil olsun çünkü burası değil

seçsen öbürünü değişir farklı sanki bu da
öbürünü alsan ne olur nasılsa her şey dahil
değişir ne olur bekleyelim mayası güzel olsun
farklı nasılsa mayası dünyada bir tek çünkü
sanki her şey güzel bir tek çirkin burası
bu da dahil olsun çünkü burası değil

21.07.2019

devil's apple

I

hafif bir esintide yıkılırım
farklı denizlerin dalgası
her aşaması
anları yakalayamaz hiç kimse
ben de
annem sen de
hayat üzerimden gittikçe alçalır denizlerim
köhnemiş bir köşk içim
kollarım kapılarından geçmiyor

duygularım
kiremit rengi bir küllükte
bir sigara gibi bırakılmış
kendiliğinden sönmüş
külü kendiliğinden düşmüş
izmaritte belli belirsiz bir lekeyle
gene kiremit rengi
sadece bir nefes alınmış belki
nefes kiremit rengi
nereden belli
annem nerede

döksem hepsini bir araya
karışsa hepsi bir baharda
düşlerim güneşte kavrulmuş
-demek sonbaharda karışmış-
ve ellerim
ben cezasını çekerim herkes suçsuz

ben açıldıkça sonsuz
denizler dalga
denizler tuz
denizler uçsuz
kanatlarım açılır

yollar açılır
açıldıkça hep altında kalır
sonsuz ihtimalli bir zarın
-ihtimalsiz mi yoksa-
hadi ben neysem
bir şekilde çıkarım
annem neyse
benim ellerim kırılır

karanlık bir yerdeyim köşesiz bucaksız
hayattan korkmuşum
oraya gelmeden henüz
cenin duruşunda
annem nerede

ne zaman bir elma yesem
kovulmuşum başka bir cennetten
ve hep en baştan kurulan bir köşk
hiç ayakta durmayan
sürekli köhneyen
benim dizlerim çözülür
kollarım da kırılsın
kalsam kucaksız
belki geçerim artık kapılarından
ellerim yok artık


II

karanlık kuyularım kurumuş
içinde su yok artık
ellerim gibi
içlerini taşla doldurmakla
sayılamam kurtulmuş

köhneyen köşklerimi
yıkıp yeniden kurmakla
kurtulmadığım gibi
kollarımı kırarak geçtiğimde
içinde sayılmadığım gibi

ben zaten geçiyorum
hayattan zamandan
bir çok şeyden cennetten
köşk kapılarından
bir tek kollarım geçmiyor

sigara zaten içmesem bile
zaman zaten yaşamamama rağmen
ve bir çok şey kendi kendine
kendiliğinden geçiyor
ama bir tek kollarım
kapılarından geçmiyor

gerçi gençtim
kollarım her yere sığardı
şimdi dokunsa bir yere
annem nereye

bazen iki bazen daha fazla
bazen tek sayıda şimdi hiç

geçsem en okkalı kapıdan
yine de kollarım geçmiyor

14.07.2019

havaciva

zamanın geri gelemediği gibiyim.
gelip geçiciyim ama durdurulurum.
durdurulup yol sorulurum.
buraların ve diğer yerlerin yabancısıyım.
yabancılarla iyi anlaşıp haşır ve de neşir olurum.
işlerini hızlı yapınca beni kazanamazsın.
zaten kazanman gereken bir şey değilim.
acıların ben geçince geçmez.
belki de geçer.

her şey tartışılmalıdır artık ve haksız çıkmalıyım. yapamadığım açıklamalar gün yüzüne çıkmalı. ilgi çekmeden olmalı bu ve yavaşça silinmeliyim. kimse bu yüzden beni alkışlamamalı ya da bana acımamalı. umursanmamalıyım. yaptığım yanlışlar bilinmeli, sevdiğim kadınlar, ne düşündüklerim. ilk ben bilmeliyim! hiç söylediklerinizin doğru ya da yanlış olduğu konusunda tereddüte düştünüz mü?

gerçekler mi kovalıyor beni
yalandan mı kaçıyorum
kim elimden tutan
benim öptüğüm kim
var mı hiç sebebim
düşünmemek için
düşündüklerimin tersini

kollarımdan tutun bağlayın beni,
söylediklerim düşündüklerimin tersi çıkarsa yalan sayılsın.
kabul.
düşündüklerim neyin tersiyse yalan sayılır!
yaptınız mı bunu ölçecek makineyi?

emin değilim artık hiçbir şeyden,
tutarsızım.
bundan fazlası laf kalabalığı,
ben kendimin yalancısıyım.

6.07.2019

jupiter's distaff

herkes aynı yerde kendini evinde hisseder,
annem gibi.
insanlar yerleşik hayata geçtiğinde
bütün ağaçlar göç eder.

şiirimin tetiğini kadınlar çeker,
bu yüzden öldürmez kimseyi,
zayıf kelimelerle doludur şarjörüm,
o kadar uzağa değmez sözlerim,
yetmez menzili,
namluyu kendime doğrulttum görmedin,
yaram ağırdır o günden beri.

kadınlar toplar çiçeklerimi
bir de çocuklar.
koptukça açar, yeşerir, serilir serpilir,
öfkeyle yazarım çünkü, bazen aşkla,
hüzünle ya da coşkunlukla.

geceler gündüzler nasıl derilir,
yıldızlar bulutlar nerede yetişir,
annem nerede?

bazı bahçelerin ateştir çiçeği,
benim bahçem boş kovan,
yarım ağızdır boş sözlerim,
bir kez daha dolduramam.

2.07.2019

stellaria

otuz yıl dursam koynunda,
altı gün bilsem hepsini,
iki satırda anlatsam,
aynı ormanlarda kaybolsam,
bir evcil insan ilkörneğinde.

özellikle sende,
ve besin zincirindeki yerinde,

bir dilin kuralları,
her şeyin adını bilmek,
ve birçok şeyse.

bir bağ kursak bu çağda,
evvel zamanlara benzeyen,
düşmanın yerini öğrensek,
biz yaysak ilk haberi,
inandırıcı olsa,
ilk kez sevişiyormuş gibi.

yani böyle susarak,
ama gözlerine bakarak.

30.06.2019

çobançantası

yorgunum artık ben, gidemem,
gözlerim dolmuyor, içimde bir kadeh,
denizler, gemiler ve bir çok şeyin ortasındayım
kıvırcık saçım, karşındayım,
kalemim kurşun, silinir yazdıklarım,
izi mi kalır, yırtılır kağıtlarım,
biterse aklımda tutarım,
sözlü edebiyata geçiş yapar,
kulaktan kulağa yayılırım,
unutulurum belki,
belki kaybolurum,
nokta konulurum.

yorgunum artık ben, gidemem,
taşar kadehim, ben susarım.
binalar, arabalar ve bir çok şeyin ortasındayım,
kara sakalım, karşındayım,
bir rüzgar gibi uğuldarım,
türkü ve tütün tellendirir, duman ve yalan savururum,
saçlarının arasından geçer, orada bulunurum,
bir koku getirir, geçmişe götürürüm,
bir ıslığım belki,
belki bir sıkkınlık,
civarda dolanırım.

yorgunum artık, ben gidemem,
düşer kadehim, anca anlarım,
yıldızlar, gezegenler ve bir çok şeyin ortasındayım,
aksi adamım, karşındayım,
boşluğa düşer, orada yaşlanırım,
gözümde küçülür, annemde büyürüm,
saatleri durdurur, tek bir anda dururum.
bir tozum belki,
belki bir damla su,
yaşamaya çalışırım.

1.06.2019

papaver

ablama

ben şairleri kıskanırım,
onlar gibi yazmaya çalışır,
hiçbir zaman beceremem.

betondan merdivenler çıkarım,
kapısı sonsuz açık,
toprak bir bahçe karşılar beni,
gelincikler yetişmiş.

doğrularım yalana karışır,
sevdiklerimden korkarım.
tanındıkça uzaklaşır,
koynunda saklanırım.

...

şarkı

çiçek açsa ellerim,
derilseler baharda,
yağmur yağsa tenime,
ıslansa hep köklerim.

tanımasa kimseler,
gelip geçenler dursa,
anlatsalar boyunca,
adımı bilmeseler.

...

korkuyla büyüttüler beni,
o kadar düştüler ki üstüme,
ablamın hakkını da yedim.

babama kalsa dedem haksız,
dedem içten pazarlıklı,
amcam ikisine göre de,
babaannem keyfekeder.

annem iyi yetiştirirdi,
kendi kendine kalsa,
o da babamı dinlerdi,
bir babası olmasa.

babam topraktan gelmedir,
ben betonda doğmuşum.
bir gerçeğe gebe kalıp,
kırk yalan doğurmuşum.

26.05.2019

astrantia

ağaçlar yerli yerinde dursun lütfen,
bu pencere hep aynı ağacı görsün,
misafirlerimizi ağırladığımız yerlerde ev sahibi olamıyoruz artık,
zaten olamıyorduk ama yeni idrak ettik,
kapitalizm yardımcı oldu bunun böyle olmasına,
yeni dükkanlar açtı halkımızın evlatları,
halkımızın evlatları halk oldu birer birer.
habitatımızı sahiplendik,
güçsüz olanlara iş ve onların ölmeyecek kadar yaşamalarına izin verdik,
allah'a inandırdık onları, halimize şükretmenin gerekliliğine ve müşterilerin haklılığına.
bir çark da biz ekledik felek denen sömürünün çarkına,
eşyalar aldık ihtiyaç diye, çağımızın gerekliliğini yerine getirdik,
daha bir insan olmak için unuttuk,
yerine çok satan kitaplar yazdık.
savaşlar ettik yok yere,
bak bu toprak vatan dedik evimizin olduğu yere,
yanıldık,
orada neyin nasıl olması gerektiğine karar veren insanlar vardı,
asıl onlar vatandı,
onları sevmeyince vatan haini olduk,
vatan haini olunca yaktılar bizi,
kokuşmuş sistemlere alıştı burnumuz,
üstünden çok zaman geçince zaman aşımına uğradık,
orada çok sevdiğimiz bir kardeşimiz vardı,
hatırlamadı ilk bakışta,
hatırlayınca bol vaatlerde bulundu,
etraftan öğrendiğime göre yavşağın önde gideniymiş,
biz de bir şeylerin bayrağını taşıdık,
yanlış ağaçların gölgesi de gölgeydi hani,
alışınca tabii bir de çoluğa çocuğa karışınca elimizi ayağımızı çektik o işlerden,
ekmeğimizin peşine düştük,
az rahatlardan daha rahat yaşamak için zorluklara katlandık üç beş sene,
şimdi daha rahatlardan daha fazla rahat yaşamak için uğraşacağız,
her şey tabi çocuklarımız rahat etsin diye,
yoksa ben ömrümü niye haybeye geçireyim,
yıllar önce gördüğüm bu ağaç beni neden bu kadar duygusallaştırsın,
ve ben niye yaşamadığım bu hayattan bu kadar pişman olayım?

18.04.2019

aslandişi

yağmurlar artık ıslatmıyor beni.
yaşlanmadım yeteri kadar, korkutmuyor üstelik.
aynı yollardan yürüdüm, kapısından döndüm.
ayakkabılarım aynı yerde çözüldü, canlandı her kesit.
başka yerlere oturdum,

ne aradığımı bulamadım.
bir sürü şey buldum, gündüzü geceyi öğrendim.
herkesi üzdüğünü bilmenin hiçbir işe yaramadığını.

başlı başına bir insan olmak için çıplak yattım,
beni kimse anlamasın istedim, yağmurun altına durdum.
daha da ileri gidecektim, yürüdüm.

öfkeli bir insan ne kadar şiirlerde yaşayabilirdi?

durmaya çalıştım, zaman ilerledi.
sıkılmadan aynı ahenkle, bazen ağır bazen aksak.

başka karanlıklara doğruldum.
yağmurdan saklandım, hiç kimse fark etmedi.
çok güzeldi, uzun sürmedi.

olmamak sanmışım saklandığım yerleri.
ellerim fark ettirdi beni, fark ettim kendimi.

bakır renginde samimiyetsizliği başka diyarlarda tanıdım.
korsanlardan öğrendim güvensizliği.
rengini bilmediğim korkaklığı başka yıldızlarda.
ah bir bilsem hepsini, üzmem kimseyi.

16.04.2019

ankara'ya doğruyum

uzun, kirli ellerim,
uzun uzadıya düşündüklerim
şiir diye yazdığım bir bahçede
dört yılımın babası hasta,
siz durun, ben ankara'ya doğruyum.

başka bir gitmişsin çoktana bir mısra koparıyorum.
aynı çiçeklerden kaç kompozisyon kokluyorsun.
ne zaman seni bir saksıya gömecek olsam yeniden yeşeriyorsun.
kanatları meyve veren kuşlara selam.
siz hele durun, ben ankara'ya doğruyum.

çok geçmeden ne idüğü belirsiz bir şekle giriyorum,
hangi dallara konuyorsun, kanatların ne yöne uçuyor,
dünya bir kutu, benim gözüm fersiz,
karanlıkları bağlayan kadınlar,
ilki yok sonu başta, hepsi aynı yerde yan yana,
kayboldum, artık ihmal edilebilirim,
siz durun durun, ben ankara'ya doğruyum.

15.03.2019

irrasyonel

sanki, üç, dört.

imalat aşamasından zevk aldığım işime son veriliyor. 

çünkü üretim yok.
sırtım pek ağrıyor ama komşumun açlığını bilmeden yatıyorum. 
onlardan olmamak, bir tehdit biçimidir.

bir bektaş, yerine koyma metodu ile allah'ı bulmaya çalışıyor, sekiz yaşında. 

çevresi genişledikçe uzaklaşıyor insanlardan. 
pi sayısı da sonsuz uzun, ama üç on beş yetiyor. 
sahi, cehennemin kapısını hangi günah açıyor?

hangi renkle boyasam, bir şairin kulakları çınlıyor. 
benim kulaklarım zaten iyi duymuyor.

8.03.2019

erken düş

dehlizlerde bir şarkının mırıltısı var uzaktan, 
içinde rüyalar yüzen bir deniz, tadı yok. 
uyurken yastığa gömülecek kadar ölümü düşünen... 
ama ölümün de tadı yok 
bağımlıdır 
ölünceye kadar kendi yaşamına 
ölse bile başkasının yaşamına.
ölümü düşünen bir balıkçı, 
yaşamayı seviyor 
ama sinek öldürüyor, 
bazen başka hayvanları da. 
hayvanların tadı var, 
yastığa gömülmeden dalıyor uykuya, 
öylesi makbul çünkü. 
teknesinde bir rüya yakalıyor oltasıyla, 
bir tablonun içinde çoktan. 
meyvesi rüyalar olan bir ağaçlık, sonu yok. 
hiçbir şeyi olmasa bile olur, 
taş yastığı kırılsa kolunu başının altına koymayı düşünen... 
o da tavana dalıp gidiyor, 
hayal ekiyor geceleri. 
ama gecenin de sonu yok, 
hababam içiyor, 
gündüzünde sonu yok. 
düşünen bir çiftçi, sarhoşluğu seviyor 
ama testinin dibi var, 
testiyi kırıyor. 
uykuya dalmadan geniş sonsuz tarlasından rüya biçiyor yastığı taştan, 
dehlizlerde bir şarkının mırıltısı var uzaktan.